NICOLE GOLDEN | NASM VE ATHLETIC HOUSE ACADEMY İLE GÜNCEL KAL!
Heyecanla yeni bir egzersiz programına başlamak, sevdiğiniz bir sporun yeni sezonuna hazırlanmak ya da kişisel rekorunuzu (PR) kırmayı hedeflerken bir yaralanma nedeniyle oyun dışı kalmak kadar hayal kırıklığı yaratan çok az şey vardır. Benzer şekilde, başlangıçta hafif düzeyde hissedilen bir sızı ya da ağrının, sevdiğiniz aktiviteleri sürdürdükçe giderek artması ve günlük performansı etkilemeye başlaması da son derece yıpratıcı olabilir.
Spor yaralanmaları kayda değer ölçüde yaygındır ve aktif yetişkinlerin yaklaşık %21’ini etkilemektedir (Bueno vd., 2018). Genç sporcular söz konusu olduğunda ise, spor kariyerlerinin herhangi bir döneminde en az bir yaralanma yaşama oranı yaklaşık %44 olarak bildirilmektedir (Prieto-González vd., 2021).
Spor yaralanmaları, hafif düzeyden ciddi boyutlara kadar uzanan geniş bir yelpazede görülebilir ve akut ya da kronik –daha yaygın kullanımıyla aşırı kullanım yaralanmaları– olarak sınıflandırılır. Akut (ani gelişen) yaralanmalar; futbol, Amerikan futbolu ve güreş gibi spor dalları söz konusu olduğunda, genellikle ilk akla gelen yaralanma türleri arasında yer alır.
Bu tür yaralanmalar, çoğu zaman sporcuyu tıbbi değerlendirme almaya yönlendirir ve bazı durumlarda ciddi seyredebilir. En sık etkilenen bölgeler diz (%54), el (%11) ve omuzdur (%7). Buna karşılık, aşırı kullanım yaralanmaları, belirtilerin yavaş ve kademeli biçimde ortaya çıkması nedeniyle sıklıkla gözden kaçırılmaktadır. Bir sporcunun ya da aktif bir yetişkinin, ciddi bir aşırı kullanım yaralanması yaşadığının farkına varmaması ve bir sağlık profesyoneline başvurmadan sportif faaliyetlerine devam etmesi oldukça yaygın bir durumdur (Wojtys, 2010).
Peki, en yaygın spor yaralanmaları nelerdir? Önlenebilirler mi? Nasıl tedavi edilirler?
Spor yaralanmalarının önlenmesi, NASM Sportif Performans Koçluğu (NASM-PES) programının 13. bölümünü oluşturmaktadır ve bu eğitim kapsamında temel ve kritik bileşenlerden biri olarak kabul edilmektedir.
AKUT YARALANMALAR
ACL Yırtığı
Ön çapraz bağ (ACL; anterior cruciate ligament), femuru tibianın üst kısmına bağlayan ve diz ekleminin stabilitesinde kritik rol oynayan temel bağlardan biridir. Diz ekleminde en sık yaralanan bağ olarak kabul edilmektedir ve Amerika Birleşik Devletleri’nde her yıl yaklaşık 3.500 kişide 1 oranında görüldüğü bildirilmektedir. ACL yırtıkları; temassız, dolaylı temaslı ya da doğrudan temaslı yaralanma mekanizmaları sonucunda ortaya çıkabilir.
Bu tür yaralanmalar, dizin lateral kısmına alınan bir darbe sonucu (temaslı mekanizma) gelişebileceği gibi; zıplama sonrası hatalı inişler, yetersiz ısınma ya da ani ve kontrolsüz dönme hareketleri sonucunda da ortaya çıkabilir. Benzer şekilde, dinamik diz stabilitesinin yetersizliğine yol açan fonksiyonel olmayan hareket paternleri, değiştirilebilir (modifiye edilebilir) risk faktörleri arasında değerlendirilmektedir.
ACL rüptürleri, temassız yaralanmalar bağlamında kadın sporcularda daha yüksek oranda görülmektedir. Bu durumun, kadınlarda femurun valgus açısının daha belirgin olması nedeniyle diz eklemi üzerine binen stresin artmasıyla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Söz konusu mekanik yüklenme, özellikle iniş anlarında daha belirgin hale gelebilir.
Benzer şekilde, kadın sporcuların yavaşlama (deselerasyon) fazında hamstring kasları yerine quadriceps kaslarını baskın biçimde kullanma eğiliminde olmaları, ACL üzerine binen mekanik stresi artırabilir (Evans & Nielson, 2019). Bazı durumlarda, kasların diz eklemi için yeterli dinamik stabilizasyonu sağlayamaması sonucunda ACL dengeleyici bir yapı olarak devreye girer. Ancak ACL, yapısal dayanıklılığı sınırlı bir bağdır ve maruz kaldığı yüksek mekanik yüklere karşı koyamadığında yırtılma meydana gelebilir.
ACL YIRTIĞINDA BELİRTİLER VE TANI
ACL yırtığı, sıklıkla diz ekleminde hissedilen ya da duyulan bir “kopma/patlama” sesi, buna eşlik eden ani instabilite kaybı ve eklem içi şişlik (efüzyon) ile ortaya çıkar. Diz ekleminde hareket açıklığının azalması ve şişliğin gerilemesine rağmen yürüme güçlüğünün devam etmesi, bu yaralanmaya eşlik eden yaygın klinik bulgular arasında yer alır (Sherman vd., 2017). Bu tür yaralanmalar, deneyimli bir sağlık profesyoneli tarafından gerçekleştirilen klinik değerlendirme ile tanınabilse de, tanının doğrulanmasında en yaygın kullanılan görüntüleme yöntemi manyetik rezonans görüntüleme (MRG)’dir (Nessler vd., 2017).
ACL YIRTIĞINDA TEDAVİ VE REHABİLİTASYON
Bağ dokuları, kaslara kıyasla daha sınırlı kanlanmaya sahip olduklarından, iyileşme süreçleri daha yavaş ilerler ve çoğu zaman tam rejenerasyon sağlanamaz. ACL yırtıkları cerrahi dışı yöntemlerle tedavi edilebilse de, bu yaralanmayı yaşayan sporcuların ve aktif yetişkinlerin büyük bir bölümü, cerrahi tedaviyi ve bunu izleyen, fizyoterapist eşliğinde yürütülen postoperatif rehabilitasyon sürecini tercih etmektedir. Cerrahi tedavi, hasarlı bağ dokusunun fonksiyonunu yeniden kazandırmak ve diz eklemi stabilitesini sağlamak amacıyla, bir tendon greftinin ligament kalıntıları arasına yerleştirilmesi esasına dayanır (Sherman vd., 2017).
ACL YIRTIĞININ ÖNLENMESİ
Etkili bir ACL yırtığı önleme programı; stabilite, pliometrik antrenman ve kuvvet antrenmanı bileşenlerinden oluşmalıdır. Stabilite bileşeni, nöromüsküler kontrolün geliştirilmesine, dinamik eklem stabilitesinin artırılmasına, propriyosepsiyonun desteklenmesine, denge becerilerinin geliştirilmesine ve tek ayaklı egzersizlere odaklanmalıdır. Bu tür antrenmanların önemli bir bölümü, diz ekleminde instabiliteye yol açabilen hatalı veya fonksiyonel olmayan hareket paternlerinin düzeltilmesinde etkili biçimde kullanılabilir.
Pliometrik antrenman, iniş mekaniğini iyileştirmenin yanı sıra nöral kontrolü geliştirerek, ACL üzerine binen aşırı yüklenme riskini azaltabilir. Kuvvet antrenmanı, eklemi destekleyen kas gruplarının güçlendirilmesinde önemli bir rol oynasa da, stabilite veya pliometrik bileşenler içermeyen tek başına kuvvet antrenmanının, bu tür yaralanmaların önlenmesinde yetersiz kalabileceği bildirilmektedir (Nessler vd., 2017).
NASM-OPT modeli, stabilite, pliometrik ve kuvvet antrenmanlarının bütüncül bir yaklaşımla bir araya getirilmesi için uygun bir çerçeve sunmaktadır. Stabilizasyon-Dayanıklılık ve Kuvvette Devamlılık fazlarının belirli mezosikluslar boyunca programa dahil edilmesi –her iki fazın da stabilite ve pliometrik bileşenler içermesi nedeniyle– sağlıklı bireylerde dahi ACL yırtıklarının önlenmesinde etkili bir strateji olarak öne çıkmaktadır (Clark vd., 2014).
MENİSKÜS YIRTIĞI
Menisküs, femur ile tibia arasında yer alan ve diz ekleminde yük dağılımını düzenleyerek şok emilimine katkı sağlayan fibro-kıkırdak bir yapıdır. Menisküs yırtıkları, ACL yırtıklarından sonra diz ekleminde en sık görülen ikinci yaralanma türü olarak kabul edilmektedir. Genel popülasyonda her 100.000 kişiden yaklaşık 61’ini etkilerken, sporcular ve fiziksel olarak aktif yetişkinlerde görülme sıklığı belirgin biçimde daha yüksektir.
ACL yırtıklarında olduğu gibi, menisküs yırtıkları da dize ani travma alınması, dönme (twisting) hareketleri, hızlı hızlanma ve yavaşlama (akselerasyon/deselerasyon) ya da diz çökme veya ağır yükler altında derin çömelme gibi hareketler sırasında ortaya çıkan yüksek kesme (shearing) kuvvetleri sonucunda gelişebilir (Raj & Bubnis, 2019). Ayrıca, daha önce ACL yırtığı geçirmiş bireylerin yaklaşık %40’ında, ilerleyen dönemlerde menisküs yırtığı geliştiği bildirilmektedir (Mordecai, 2014).
MENİSKÜS YIRTIĞINDA BELİRTİLER / TANI
Menisküs yırtığının, ACL yırtığı ile eş zamanlı olarak meydana gelmesi sık karşılaşılan bir durumdur. Birey, yaralanma anında diz ekleminde hissedilen bir “kopma” ya da “patlama” duyumunu takiben şişlik geliştiğini ifade edebilir. Buna karşılık, şişliğin yaralanmadan yaklaşık 24 saat sonra ortaya çıkması durumunda, yaralanmanın büyük olasılıkla izole bir menisküs yırtığı olduğu düşünülmektedir.
Bazı olgularda menisküs yırtıkları belirgin semptomlara yol açmayabilir ya da oldukça belirsiz klinik bulgularla seyredebilir. Bu bulgular arasında genel sertlik hissi, zamanla artan şişlik, diz ekleminde takılma (catching) veya tıklama (clicking), instabilite hissi ve eklem hareket açıklığında kısıtlanma yer almaktadır.
Fizik muayene sırasında çeşitli klinik testler uygulanabilse de, menisküs yırtığının tanısında altın standart görüntüleme yöntemi manyetik rezonans görüntüleme (MRG) olarak kabul edilmektedir (Raj & Bubnis, 2019).
MENİSKÜS YIRTIĞINDA TEDAVİ / REHABİLİTASYON
Akut dönemde menisküs yırtıkları, R.I.C.E. protokolü (dinlenme, buz uygulaması, kompresyon ve elevasyon) ile semptomatik olarak yönetilebilir. Uzun vadede ise, semptomların şiddeti ve fonksiyonel kısıtlılık düzeyi dikkate alınarak konservatif yaklaşımlar –fizyoterapi ve aktivite modifikasyonu– tercih edilebilir; belirtilerin devam etmesi durumunda cerrahi müdahale gündeme gelebilir. Fizyoterapi süreci, özellikle quadriceps kaslarının (diz ekstansörleri) güçlendirilmesine ve diz eklemi hareket açıklığının artırılmasına odaklanır.
Cerrahi müdahalenin, konservatif tedavi yaklaşımlarına kıyasla osteoartrit gelişme riskinde artışla ilişkili olabileceği bildirilmektedir. Buna karşılık, menisküs yırtıklarının tedavisinde fizyoterapinin oldukça başarılı sonuçlar verebildiği gösterilmiştir. Katz vd. (2013), 12 ay boyunca fizyoterapi programına devam eden bir hasta grubunda, cerrahi tedaviyi tercih eden hastalarla karşılaştırıldığında benzer düzeyde diz fonksiyonunun yeniden kazanıldığını ve ağrı düzeylerinde anlamlı azalma sağlandığını ortaya koymuştur.
MENİSKÜS YIRTIĞININ ÖNLENMESİ
Optimal hareket paternlerinin korunması, yeterli ve kapsamlı ısınma uygulamaları, sağlıklı vücut ağırlığının sürdürülmesi, uygun esneklik düzeyinin sağlanması ve buna ek olarak kalça ekstansörleri, diz fleksörleri ile diz ekstansörlerinde yeterli kas kuvvetinin geliştirilmesi, menisküs yırtıklarının önlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Aşırı aktif ve yetersiz aktif kasların düzeltilmesi, hareket paternlerinin iyileştirilmesindeki ilk adımdır. Menisküs yırtığına katkıda bulunabilecek; ayak bileği mobilitesinin yetersizliği ve kalça mobilitesinin kısıtlılığı gibi hatalı hareket paternlerini taramak nispeten kolaydır. Overhead Squat Assessment (OHSA), bu hareket paternlerini değerlendirmek ve antrenöre bu tür yaralanmaların önlenmesine yönelik etkili bir antrenman programı oluşturma konusunda daha net bir çerçeve sunmak amacıyla kullanılabilir (Clark vd., 2014).
Benzer şekilde, antrenman programlarının gluteal kaslar, hamstringler, quadricepsler, addüktörler ve abdüktörlerin dengeli ve simetrik biçimde güçlendirilmesine odaklanması önerilmektedir (Zhang vd., 2017).
AYAK BİLEĞİ BURKULMASI
Burkulmalar, kemikleri birbirine bağlayan bağ dokularından birinin ya da birden fazlasının aşırı gerilmesi veya yırtılması sonucu oluşan yaralanmalardır. En sık ayak bileği, diz, el bileği ve başparmak ekleminde görülmekle birlikte, en yaygın burkulma türü ayak bileği burkulmalarıdır. Ayak bileği burkulmaları genellikle hatalı inişler veya düzensiz (engebeli) zemin üzerinde yapılan manevralar sırasında gelişen kontrolsüz eklem hareketleri sonucunda meydana gelir.
AYAK BİLEĞİ BURKULMASINDA BELİRTİLER / TANI
Ayak bileği burkulmaları; ağrı, şişlik, sertlik, morarma ve ayak bileği ekleminde hareket açıklığının kısıtlanması ile seyredebilir. Bu yaralanmalar, şiddetine göre Evre I, II ve III olarak sınıflandırılır. Evre I burkulmalar genellikle hafif ağrı ve minimal şişlik ile karakterize edilirken; Evre III burkulmalar (tam bağ yırtığı), ağrı, şişlik ve morarmaya ek olarak eklem fonksiyonunda ciddi düzeyde, hatta tam kayba yol açabilir. Tanı, çoğu durumda klinik değerlendirme ile konulabilir. Kırık olasılığını dışlamak amacıyla röntgen (X-ray) görüntüleme kullanılabilse de, yumuşak doku yaralanmaları röntgende net olarak görüntülenemediğinden, ayak bileği burkulmalarının tanısında altın standart yöntem manyetik rezonans görüntüleme (MRG) olarak kabul edilmektedir (May Jr & Varacallo, 2020).
AYAK BİLEĞİ BURKULMASINDA TEDAVİ / REHABİLİTASYON
Ayak bileği burkulması meydana geldiğinde ilk basamak tedavi yaklaşımı; dinlenme, buz uygulaması, kompresyon ve elevasyonu içeren R.I.C.E. protokolüdür. Ağrı ve inflamasyonun kontrolü amacıyla ibuprofen veya Motrin gibi nonsteroid antiinflamatuvar ilaçlar (NSAİİ) kullanılabilir. Hafif düzeydeki burkulmalar (Evre I), uygun istirahat ve korunma ile çoğunlukla kendiliğinden iyileşirken, daha şiddetli burkulmalar ek ve daha kapsamlı tedavi yaklaşımlarını gerektirebilir.
Ayak bileği burkulmalarında tedavi seçenekleri arasında; alçı ile tam immobilizasyon, bandaj veya breys kullanımını içeren fonksiyonel tedavi, bunu izleyen fonksiyonel rehabilitasyon programları ve cerrahi müdahale yer almaktadır. Çoğu ayak bileği burkulması için altın standart yaklaşım, fonksiyonel rehabilitasyon olarak kabul edilmektedir; çünkü bu yöntem, eklem fonksiyonunun yeniden kazanılmasını desteklerken yaralanmanın tekrarlama riskinin azaltılmasına da katkı sağlar. Cerrahi tedavinin tercih edilmediği daha ileri evre burkulmalarda, bir fizyoterapist tarafından uygulanan manuel terapi yöntemlerini (örneğin eklem mobilizasyonu ve yumuşak doku masajı) takiben, denge ve kuvvet gelişimine odaklanan bir rehabilitasyon programının uygulanması, bireyin normal aktivite düzeyine güvenli biçimde geri dönmesini desteklemektedir (Martin & McGovern, 2016).
AYAK BİLEĞİ BURKULMALARININ ÖNLENMESİ
Ayak bileği instabilitesini hedefleyen nöromüsküler antrenman programları, ayak bileği burkulmalarının ve tekrar eden yaralanmaların önlenmesinde yüksek düzeyde etkili bulunmuştur. İyi yapılandırılmış bir ayak bileği yaralanması önleme programı; normal eklem hareket açıklığının yeniden kazandırılmasını amaçlayan esneklik çalışmalarıyla birlikte, çeviklik, denge, pliometrik antrenman ve kuvvet antrenmanı bileşenlerini içermelidir (Caldemeyer vd., 2020).
Overhead Squat Assessment (OHSA), ayak bileği instabilitesini ve genel ayak bileği mobilitesini taramak için hızlı ve pratik bir değerlendirme aracı sunar. Bu değerlendirme sırasında, özellikle aşırı öne eğilme kompansasyonu sergileyen danışanlara dikkat edilmelidir. Söz konusu kompansasyon gözlendiğinde, danışanın topukları yükseltilerek aşırı öne eğilmenin düzelip düzelmediğinin değerlendirilmesi önerilir. Hareket formunda belirgin bir iyileşme görülmesi, ayak bileği ekleminde mevcut bir mobilite kısıtlılığına işaret edebilir (Clark vd., 2014). Ayak bileği stabilitesine yönelik egzersizler, NASM-OPT modeli aracılığıyla danışanın antrenman programına kolaylıkla entegre edilebilir.
KAS ZORLANMALARI (KAS ÇEKMESİ)
Zorlanma (strain), kas dokusunda ya da bu kasları kemiğe bağlayan tendonlarda meydana gelen yırtıklar olarak tanımlanır. Kas zorlanmaları, tüm spor yaralanmalarının yaklaşık %10 ila %55’ini oluşturmaktadır. İskelet kas dokusunda yaşlanma sürecine bağlı yapısal değişiklikler nedeniyle, 40 yaş üzerindeki aktif yetişkinler ve sporcular kas zorlanmaları açısından daha yüksek risk altındadır. Kas zorlanmaları vücudun herhangi bir bölgesinde ortaya çıkabilmekle birlikte, sporcularda en sık etkilenen kas grupları arasında baldır kasları, hamstringler, quadricepsler ve rotator cuff kasları yer almaktadır. Bunun temel nedeni, bu kas gruplarının tekrarlayan hızlanma ve yavaşlama (akselerasyon/deselerasyon) hareketlerine sıklıkla maruz kalmalarıdır.
Kas zorlanmaları, kasların aşırı gerilmesi (özellikle yüksek hızlarda), aşırı kullanımı ya da yüksek düzeyde yüklenmesi sonucunda ortaya çıkabilir. Bu yaralanmalar, Evre I, II ve III olarak sınıflandırılır. Evre I zorlanmalar, kas dokusunun %5’inden daha azının hasar gördüğü ve kas kuvvetinin büyük ölçüde korunduğu durumları ifade eder. Evre II zorlanmalar, kas dokusunun daha geniş bir bölümünü içerir ve genellikle kısmi kuvvet kaybına yol açar. Evre III zorlanmalar ise çoğu zaman tendon seviyesinde rüptür ile karakterizedir ve tam kuvvet kaybı ile seyreder; bu tür olgularda cerrahi müdahale gerekli olabilir (Maffulli vd., 2014).
KAS ZORLANMALARINDA (KAS ÇEKMESİ) BELİRTİLER / TANI
Kas zorlanmaları; şiddetli hassasiyet (ağrı), morarma, sertlik ya da aşırı gerginlik hissi ile seyredebilir. Daha ileri evre zorlanmalarda, belirgin kuvvet kaybı ve bazı olgularda cilt altında çöküntü (indentasyon) gözlenebilir. Kas zorlanmaları akut (ani gelişen) ya da kronik karakterde olabilir. Bazı durumlarda zorlanma, hafif ancak rahatsız edici bir ağrı ile başlayıp zamanla şiddetlenirken; yüksek evreli zorlanmalar ani ve belirgin bir tabloyla ortaya çıkabilir. Çoğu olguda, klinik muayene ve/veya ultrasonografi, kas zorlanmasının tanılanması ve evrelendirilmesi için yeterli olmakla birlikte, bazı vakalarda manyetik rezonans görüntüleme (MRG) gerekebilir (Maffulli vd., 2014).
KAS ZORLANMALARINDA TEDAVİ / REHABİLİTASYON
Evre I kas zorlanmaları, genellikle hafif germe egzersizleri ve istirahat ile kendiliğinden iyileşme eğilimindedir. Evre II ve bazı Evre III kas zorlanmalarında ise fizyoterapi önerilmektedir. Ancak zorlanmanın tendon seviyesinde meydana geldiği olgularda, kasın kemiğe yeniden tutturulması ve tam fonksiyonun geri kazanılması amacıyla cerrahi müdahale gerekebilir. Yaralanma sonrası ilk 3 ila 7 gün boyunca kasın uzatılmasından kaçınılması ve bu süreçte R.I.C.E. protokolünün uygulanması önerilmektedir.
Tedavinin ikinci aşaması, belirgin bir ağrı bulunmadığı varsayılarak izometrik antrenmanlar ve aktif esneklik çalışmalarını içerir. Rehabilitasyonun üçüncü aşamasında, kuvvet antrenmanlarına kademeli olarak geçilir. Dördüncü aşamada ise, yaralanan bireyin bir sporcu olması durumunda, pliometrik antrenmanları da içeren spora özgü egzersizler programa dahil edilir (Fernandes vd., 2011).
KAS ZORLANMALARININ (KAS ÇEKMESİ) ÖNLENMESİ
Uygun bir ısınma, optimal hareket paternlerinin korunması (kas esnekliği dahil), yeterli core stabilitesi ve hareketler üzerinde etkin kontrol, kas zorlanmalarını önlemenin en etkili yolları arasında yer almaktadır. Yetkin bir personal trainer, anlamlı yaralanmalar ortaya çıkmadan önce bu tür kas dengesizliklerini ele alabilmek amacıyla, bir antrenman programı tasarlamadan önce danışanını kas dengesizlikleri açısından kapsamlı biçimde değerlendirmelidir (McCall vd., 2020).
Benzer şekilde, bir spor aktivitesi ya da yüksek yoğunluklu bir antrenman öncesinde, düşük yoğunluklu fiziksel aktiviteler ve dinamik germe egzersizlerini içeren kapsamlı bir ısınma protokolü önerilmektedir. Bu yaklaşım, kaslara giden kan akışını artırır, kas dokusunun elastik özelliklerini iyileştirir ve aktivitenin ilerleyen aşamalarında gerçekleştirilecek hareketleri taklit ederek vücudu performansa hazırlar (Clark vd., 2014). Bu uygulamalar, kas zorlanması riskinin azaltılmasına anlamlı katkı sağlayabilir.
BURSİT
Bursa, bazı büyük eklemlerde tendonların yakınında yer alan ve eklem hareketleri sırasında oluşan sürtünmeyi azaltmaya yardımcı olan, sıvı dolu bir kesedir. İnsan vücudunda 150’den fazla bursa bulunmaktadır. Bursit, bursa kesesinin inflamasyonunu tanımlayan bir terimdir ve vücuttaki herhangi bir bursada gelişebilmekle birlikte, en sık kalça, diz, omuz, ayak bileği ve dirsek eklemlerinde görülmektedir.
Bursit; bursa kesesine alınan travma, eklemin tekrarlayan hareketleri, eklem üzerine uzun süreli basınç uygulanması (örneğin dizleri üzerinde uzun süre çalışan ya da dirseklerine dayanarak vakit geçiren bireyler), sistemik inflamasyon ya da enfeksiyon sonucunda gelişebilir. Genellikle bursit geçici bir durumdur ve tedavi edilmediği takdirde kalıcı hasara yol açabilse de, çoğu olguda kalıcı doku hasarı ile sonuçlanmaz (Williams & Sternard, 2019).
BURSİTİN SEMPTOMLARI / TANI
Çoğu durumda bursit, deneyimli bir sağlık profesyoneli tarafından klinik değerlendirme ile tanı konulabilen bir durumdur. Ancak özellikle başka bir yaralanma türünün dışlanması gerektiğinde, ultrasonografi veya manyetik rezonans görüntüleme (MRG) gibi görüntüleme yöntemlerinden yararlanılabilir. Bursit akut ya da kronik seyir gösterebilir ve genellikle eklemde, gözle görülür şişlik bulunsun ya da bulunmasın, ağrı ve sertlik ile kendini gösterir. Bazı olgularda, etkilenen eklemin çevresindeki cilt dokunulduğunda sıcak hissedilebilir (Williams & Sternard, 2019).
BURSİTİN TEDAVİSİ / REHABİLİTASYONU
Bursit, çoğu zaman herhangi bir müdahaleye gerek kalmadan kendiliğinden iyileşebilir. Ancak bursitin aşırı kullanıma bağlı olarak geliştiği durumlarda, tetikleyici aktivitenin belirli bir süre sınırlandırılması önerilebilir. Fizik tedavi gerekli görüldüğünde, tedavi süreci; etkilenen eklemde eklem hareket açıklığının korunmasına ve o eklemi çaprazlayan kas gruplarının güçlendirilmesine yönelik egzersizlere odaklanır. Bursitin enfeksiyöz kökenli olduğu olgularda antibiyotik tedavisi uygulanır; şişliğin belirgin olduğu durumlarda ise bursa kesesindeki sıvının drenajı gerekebilir (National Center for Biotechnology, 2018).
BURSİTİN ÖNLENMESİ
Sporcular, bursit gelişimi açısından artmış risk altında olabilir. Örneğin yüzücüler ve beyzbol oyuncuları omuz bursiti açısından risk taşırken; hokey oyuncuları, koşucular ve bisikletçiler kalça bursiti açısından daha yüksek risk grubunda yer alabilir. Eklem stabilitesine odaklanan antrenman programları, bursitin önlenmesinde etkili bir strateji olarak öne çıkmaktadır. Buna ek olarak, uygun periyotlama uygulanması ve aşırı kullanım yaralanmaları açısından risk taşıyan sporcuların yakından izlenmesi, bursit gelişiminin önlenmesinde önemli rol oynamaktadır (National Center for Biotechnology, 2018).
OPT MODELİ VE SPOR YARALANMALARININ TEDAVİSİ
Spor yaralanmaları, ilgili vücut bölümünden henüz hazır olmadığı ya da mevcut kapasitesinin üzerinde bir görevin talep edilmesi sonucunda ortaya çıkar. Yetersiz kondisyon, uygunsuz antrenman uygulamaları, yetersiz ısınma, düşük esneklik düzeyi, zayıf nöromüsküler kontrol, hatalı hareket paternleri ve kuvvet yetersizlikleri, bu tür yaralanmalar için başlıca risk faktörleri arasında yer almaktadır. Dinamik hareket değerlendirmeleri, OPT modeli ve doğru periyotlama yaklaşımının etkin biçimde kullanımı, spor yaralanmalarının önlenmesinde güçlü araçlar sunmaktadır.
Overhead Squat Assessment (OHSA), birçok hatalı hareket paternini ortaya koyabilir ve fitness profesyoneline, bu paternlerin temelinde yatan kas dengesizliklerini düzeltmek amacıyla OPT modelini bilinçli biçimde uygulama olanağı tanır. Esneklik, denge, stabilite, dayanıklılık, kuvvet ve güç bileşenlerini içeren periyotlanmış bir antrenman programı ise sporcuları ve aktif bireyleri, tercih ettikleri spor dalları ve fiziksel aktiviteler için doğru, güvenli ve sürdürülebilir biçimde hazırlayan bütüncül bir antrenman protokolü sunar.
OPT modeli, yalnızca antrenman planlamasına rehberlik etmekle kalmaz; aynı zamanda antrenörün, antrenmanın tüm bileşenlerinin önemi, uygun ısınma yöntemleri ve optimal hareket paternleri konusunda danışanlarıyla bilinçlendirici ve yapılandırılmış bir iletişim kurabilmesi için de güçlü bir çerçeve sunar. Bu yaklaşım, bireylerin aktiviteye hazırlık sürecini daha iyi anlamalarını ve buna bağlı olarak daha bilinçli, doğru kararlar almalarını destekler.
REFERANSLAR
Bueno, A. M., Pilgaard, M., Hulme, A., Forsberg, P., Ramskov, D., Damsted, C., & Nielsen, R. O. (2018). Injury prevalence across sports: a descriptive analysis on a representative sample of the Danish population. Injury Epidemiology, 5. https://doi.org/10.1186/s40621-018-0136-0
Caldemeyer, L. E., Brown, S. M., & Mulcahey, M. K. (2020). Neuromuscular training for the prevention of ankle sprains in female athletes: a systematic review. The Physician and Sportsmedicine, 1–7. https://doi.org/10.1080/00913847.2020.1732246
Evans, J., & Nielson, J. l. (2019, March 8). Anterior Cruciate Ligament (ACL) Knee Injuries. Nih.gov; StatPearls Publishing. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK499848/
Fernandes, T. L., Pedrinelli, A., & Hernandez, A. J. (2011). MUSCLE INJURY – PHYSIOPATHOLOGY, DIAGNOSIS, TREATMENT, AND CLINICAL PRESENTATION. Revista Brasileira de Ortopedia (English Edition), 46(3), 247–255. https://doi.org/10.1016/s2255-4971(15)30190-7
Katz, J. N., Brophy, R. H., Chaisson, C. E., de Chaves, L., Cole, B. J., Dahm, D. L., Donnell-Fink, L. A., Guermazi, A., Haas, A. K., Jones, M. H., Levy, B. A., Mandl, L. A., Martin, S. D., Marx, R. G., Miniaci, A., Matava, M. J., Palmisano, J., Reinke, E. K., Richardson, B. E., & Rome, B. N. (2013). Surgery versus Physical Therapy for a Meniscal Tear and Osteoarthritis. New England Journal of Medicine, 368(18), 1675–1684. https://doi.org/10.1056/nejmoa1301408
Maffulli, N., Del Buono, A., Oliva, F., Giai Via, A., Frizziero, A., Barazzuol, M., Brancaccio, P., Freschi, M., Galletti, S., Lisitano, G., Melegati, G., Nanni, G., Pasta, G., Ramponi, C., Rizzo, D., Testa, V., & Valent, A. (2014). Muscle Injuries: A Brief Guide to Classification and Management. Translational Medicine @ UniSa, 12, 14–18. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4592039/
Martin, R., & McGovern, R. (2016). Managing ankle ligament sprains and tears current opinion. Open Access Journal of Sports Medicine, 7, 33. https://doi.org/10.2147/oajsm.s72334
May Jr, D. D., & Varacallo, M. (2020). Wrist Sprain. PubMed; StatPearls Publishing. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK551514/
McCall, A., Pruna, R., Van der Horst, N., Dupont, G., Buchheit, M., Coutts, A. J., Impellizzeri, F. M., & Fanchini, M. (2020). Exercise-Based Strategies to Prevent Muscle Injury in Male Elite Footballers: An
Expert-Led Delphi Survey of 21 Practitioners Belonging to 18 Teams from the Big-5 European Leagues. Sports Medicine, 50(9), 1667–1681. https://doi.org/10.1007/s40279-020-01315-7
Mordecai, S. C. (2014). Treatment of meniscal tears: An evidence-based approach. World Journal of Orthopedics, 5(3), 233. https://doi.org/10.5312/wjo.v5.i3.233
National Center for Biotechnology. (2018, July 26). Bursitis: Overview. Www.ncbi.nlm.nih.gov; Institute for Quality and Efficiency in Health Care (IQWiG). https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK525773/#:~:text=If%20the%20inflammation%20becomes%20chronic
Nessler, T., Denney, L., & Sampley, J. (2017). ACL Injury Prevention: What Does Research Tell Us? Current Reviews in Musculoskeletal Medicine, 10(3), 281–288. https://doi.org/10.1007/s12178-017-9416-5
NIAMS. (2018, October 19). NIAMS Health Information on Sports Injuries. National Institute of Arthritis and Musculoskeletal and Skin Diseases. https://www.niams.nih.gov/health-topics/sports-injuries
Prieto-González, P., Martínez-Castillo, J. L., Fernández-Galván, L. M., Casado, A., Soporki, S., & Sánchez-Infante, J. (2021). Epidemiology of Sports-Related Injuries and Associated Risk Factors in Adolescent Athletes: An Injury Surveillance. International Journal of Environmental Research and Public Health, 18(9), 4857. https://doi.org/10.3390/ijerph18094857
Raj, M. A., & Bubnis, M. A. (2019, March 21). Knee Meniscal Tears. Nih.gov; StatPearls Publishing. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK431067/
Sherman, S., Raines, B., & Naclerio, E. (2017). Management of anterior cruciate ligament injury? What’s in and what’s out? Indian Journal of Orthopaedics, 51(5), 563. https://doi.org/10.4103/ortho.ijortho_245_17
Williams, C. H., & Sternard, B. T. (2019, February 14). Bursitis. Nih.gov; StatPearls Publishing. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK513340/
Wojtys, E. M. (2010). STOP Sports Injuries. Sports Health: A Multidisciplinary Approach, 2(4), 277–278. https://doi.org/10.1177/1941738110375546
Zhang, X., Hu, M., Lou, Z., & Liao, B. (2017). Effects of strength and neuromuscular training on functional performance in athletes after partial medial meniscectomy. Journal of Exercise Rehabilitation, 13(1), 110–116. https://doi.org/10.12965/jer.1732864.432
NICOLE GOLDEN
Nicole Golden, 2014 yılında öğretmenlik mesleğini bırakıp fitness’a yönelerek sağlık ve fitness profesyoneli olarak tam zamanlı kariyer yolculuğuna başladı. Spor Beslenmesi’nde uzmanlaşarak Uygulamalı Egzersiz Bilimi alanında Concordia Üniversitesi Chicago’dan Yüksek Lisans diplomasını aldı. NASM Master Trainer, CES, FNS, BCS, CSCS (NSCA) ve AFAA sertifikalı grup fitness eğitmenidir. Nicole, Uluslararası Spor Beslenmesi Derneği’nden sertifikalı bir spor beslenme uzmanıdır (CISSN). Düzeltici egzersiz, beslenme koçluğu ve özel popülasyonlar için antrenman konusunda hizmet veren FWF Wellness’ın sahibidir. Kadın sporcular, kanserden kurtulanlar, tıbbi komorbiditeleri olan yaşlı yetişkinler ve bariatrik cerrahi geçirmiş bireyler dahil olmak üzere çok çeşitli müşterilerle çalışma konusunda oldukça deneyimlidir. Ayrıca, madde kullanımına bağlı bozukluklarından kurtulma konusunda koçluk yapmaya özel bir ilgi duymaktadır.
Kaynak: https://blog.nasm.org/sports-injuries-and-prevention
